12 Kasım 1999 tarihinde, Düzce’de meydana gelen, Düzce, Bolu ve Sakarya’da 850 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, binlerce kişinin yaralanmasına ve evsiz kalmasına yol açan 7,2 büyüklüğündeki depremin üzerinden tam çeyrek asır geçti. Öncelikle bu depremde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Bu büyük felaket, yalnızca Düzce’yi değil, tüm Türkiye’yi derinden sarsmış ve ülkemizin deprem gerçeğini bir kez daha acı bir biçimde gözler önüne sermiştir. 17 Ağustos 1999 Gölcük-Kocaeli Merkezli Depremin ardından yaklaşık üç ay sonra gerçekleşen bu olay, bizlere bir kez daha depremin ne kadar yakın ne kadar kaçınılmaz ve ne kadar yıkıcı olduğunu hatırlatmıştır.
Deprem, doğanın bir gerçeği, bir yaşam gerçeğidir; ancak yaşadığımız her yeni afet, bu gerçeği kabul etmenin, ona hazırlıklı olmanın ve ona karşı önlemler almanın ne denli hayati olduğunu gösteriyor. Bugün, 12 Kasım 1999’da Düzce’de meydana gelen deprem, hafızalarımızda tazeliğini korurken, aynı zamanda bizlere eksikliklerimizi ve ihmallerimizi de hatırlatmaya devam ediyor. Geçen çeyrek asırlık süre zarfında, afet farkındalığını artırmaya yönelik bazı adımlar atılmış olsa da toplumun afetler karşısında can ve mal güvenliğinin korunması ile afet zararlarının azaltılması konusunda gereken yapısal dönüşüm ve toplumsal bilinç hala oluşturulamamıştır.
Afetlerle Mücadele, Tüm Toplumun Ortak Sorumluluğu Haline Getirilmelidir
Ülkemizin üzerinde yer aldığı tektonik kuşak nedeniyle her an büyük depremlerle karşı karşıya kalma olasılığı yüksek bir coğrafyada yer almaktadır. Yaşadığımız bu coğrafyada sıklıkla yaşanan felaketlere karşı alınan önlemler çoğu zaman yetersiz kalmış, süregelen ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlikler, kayıplarımızı artırmış, hala da arttırmaya devam etmektedir. Türkiye’de sık sık meydana gelen depremler, doğa olaylarının kaçınılmaz olduğunu; ancak bu olaylardan kaynaklanacak can ve mal kaybının, doğru planlama ve önlemlerle büyük ölçüde engellenebileceğini bizlere bir kez daha göstermektedir.
Afet risk azaltmaya odaklı yönetim anlayışı, bilimsel temellere dayalı şehir planlaması, güvenli yapılaşma ve etkin afet farkındalık eğitimleri, yaşanan her afet felaketiyle birlikte daha acil bir ihtiyaç haline gelmektedir. Bugün, ülkemizin afetler karşısında güvenliğini sağlamak için tek bir ilin, bölgenin veya kurumun çabası yeterli değildir. Afetlerle mücadele tüm toplumun ortak sorumluluğu haline getirilmelidir. Her bir birey ve kurumun, afet dirençli toplum ve yaşam alanlarının yaratılmasında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
Deprem Gerçeğini Unutmadan, Geleceğe Güvenle Bakmalıyız
Deprem gerçeğini unutmadan, bilimsel ve sürdürülebilir bir anlayışla deprem risklerini azaltacak önlemler almak, kaybettiklerimizin anısına saygımızın en büyük göstergesi olacaktır. Unutulmamalıdır ki, deprem değil, ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlik can alır.
Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, deprem güvenliğinin toplumsal bir sorun olduğunu bir kez daha vurguluyor; güvenli, sürdürülebilir ve sağlıklı kentlerin ve yaşam alanlarının inşasında tüm vatandaşlarımızı ve kurumlarımızı daha fazla sorumluluk almaya davet ediyoruz. Depremler her an olabilir; tek bir hazırlık bile, büyük kayıpların önüne geçebilir. Gelecek nesillerin güvenle yaşayabileceği bir ülke bırakmak için,deprem gerçeğini unutmadan, hazırlıklı olmalıyız.